Türkiye’den Gitmek – Bir Göç Hikâyesi

Türkiye’den Gitmek kitabının yazarı Gökhan Kutluer’in göç hikâyesi şimdi sahnede! Üçüncü baskısını icra eden Türkiye’den Gitmek, Seranay İduğ tarafınca sahneye uyarlandı. Kök-süz isminde oyun, Tiyatro Mundus tarafınca sahnelenecek.

Göç hikâyesi söz mevzusu olduğunda, Türkiye’den gitmek ve Türkiye’de kalmak içinde kalanlar için “tüm mesele aslına bakarsak karar verebilmekte” diyor Kök-süz. Gökhan bir giden, Seranay ise bir kalan. TransferGo blogda bu hafta konuklarımızla Türkiye’den gitmek, Türkiye’de kalmak ve bir göç hikâyesi yazmak hakkında konuştuk. 

TransferGo’nun katkılarıyla sahneye konan Kök-süz oyununun prömiyeri 18 Mart’ta, Üsküdar Yeni Sahne’de. Kaçırırsanız üzülürsünüz! 

Türkiye'den Gitmek - Köksüz afiş
Kök-süz tiyatro oyunu sahnelerde!

Türkiye’den Gitme Kararını Vermek

Türkiye’den Gitmek bir taraftan dikkat çekici bir isim, hatta küskün de bir ifadesi var. Bir tek kitabın alt başlığı olan İtalya’ya Uzanan Bir Göç Hikâyesi bununla birlikte bir umudu simgeliyor. Gökhan Kutluer’in göç öyküsü iyi mi başladı, Türkiye’den gitmeye iyi mi karar verdiniz?

Gökhan: Türkiye’de rahat bir yaşam yaşayamayacak olduğumu anladığım andan itibaren Türkiye’den gitme fikrine kendimi alıştırmaya başlamıştım. Kolay kelimesi bu aşamada yanlış anlaşılsın istemem. Her şeye kolayca, çaba harcamadan ulaştığım bir yaşamdan söz etmiyorum. Aslen daha azca stresle hayata devam etmenin mümkün bulunduğunu ve Batı’da aynı eğitim seviyesinde olduğum, benimle aynı işi icra eden insanların kazanılmış olduğu parayla yapabildiklerinin benim yapabildiklerimden daha oldukca ve hatta daha nitelikli bulunduğunu gördüğümde zihnimdekiler büsbütün değişmişti. Artık doğduğum yerde daha oldukca durmak, kendime yaptığım yatırıma saygısızlık olurdu.

Hobilerime süre ayırabileceğim kafa dinçliğinde olabilmek benim için sürekli önemliydi. Haftanın beş günü hem iş yerindeki insanların stresini, hem trafik stresini, hem de ülke gündeminin ağırlığını taşımak istemiyordum. Evet, coğrafya kaderdi fakat bunu değiştirebileceğime olan inancım bu önermeden fazlaca daha kuvvetliydi. Bir de düzgüsel olarak işin maddi boyutu var. Fazlaca rahat bir örnek vereyim: Bir tenis raketi ya da bir çift koşu ayakkabısı almak için Türkiye’de benimle aynı eforu sarf eden insanların emek vermesi gereksinim duyulan saat miktarıyla benimkisi içinde hakkaten yar var. Yar bu şekilde büyük olunca, şu demek oluyor ki bir şey yapmak için onca saat çalışmak gerekince, o şeyi yapmak için ne beden ne de zihin artık gerekseme duyduğu zindelikte olamıyor.

Türkiye’de iletişimin yazılı olmayan enteresan kuralları var. Bir şey söylediğinizde altında hep değişik bir anlam aranıyor. Gizli saklı saklı saklı saklı saklı saklı bir gündem, başka bir amaç var sanılıyor. Bense iletişimde her daim direkt olmaktan yana biriyim. Demek istemediğim şeyler yüzünden yargılanmaktan, insanların tüm travmalarını ve hayata olan öfkesini çıkaracak yer aramasından müthiş sıkılmıştım.

Türkiye'den gitmek - Gökhan Kutluer
Gökhan Kutluer: “Türkiye’den Gitmek cesaret verici, samimi, dürüst ve akıcı bir kitap. Benim için büyük bir gurur deposu oldu.”

Sözlüklerde, toplumsal medyada en fazlaca konuşulan konulardan biri Türkiye’den gitmek. Sizin kitabınız da üçüncü baskısını yapmış oldu. Bu ilgiyi iyi mi yorumluyorsunuz, okurlarınızdan iyi mi tepkiler alıyorsunuz?

Gökhan: “Kitabın temeli bir göç hikâyesine dayansa da, içinde barındırdığı farkındalığı yüksek sorgulamalarla, hayatınızdaki izdüşümlere odaklanmışken buluyorsunuz kendinizi. Bu sayede yazarla kurduğunuz empati güçlenirken, bununla birlikte da sizi anlayabilen, dertlerinize ortak olabilen bir dostunuzla ettiğiniz sohbetin hissettirdiği hafifliği size veriyor. Kaybolduğunuz zamanlarda başucunuzda olması gereksinim duyulan güçlü ve naif bir yol arkadaşı.”

Okurlardan, bilhassa de gitmek suretiyle yada gitmiş olanlardan tıpkı birkaç gün ilkin aldığım bu yorum benzer şekilde yorumlar alıyorum. Benzer yollardan geçmiş, benzer ruhları taşıyan kişilerden son aşama duygusal mesajlar geliyor. “Türkiye’den Gitmek” yardımıyla kimisi gidip gitmeme arasındayken kitabından sonrasında gitmeye karar vermiş, kimisi ise kitabımla gittikten sonrasında tanışıp onu okurken bazı sayfalarında kendini bulmuş bir sürü güzel kalpli insanla tanıştım. Cesaret verici, samimi, dürüst ve akıcı bir kitap yazabilmiş olmak benim için büyük bir gurur deposu oldu.

Türkiye’de Kalma Kararını Vermek

Sevgili Seranay, Gökhan’ın kitabı Türkiye’den Gitmek şimdi sahnede. Oyunun adı Kök-süz, Türkiye’den gitmenin, bir göç hikâyesi yazmanın bir adım ötesini ifade ediyor. Niçin bu şekilde bir tercihte bulundunuz? 

Seranay: Gökhan’ın ilk kitabı Bulut Fabrikası’nı uyarladığımda kitaptaki 8 kısa öyküyü bir araya getirmiştim. Zihnindeki sorulardan kaçmak isteyen, bisiklet yaralarını seven insanları ele almıştım. İkinci kitabı Türkiye’den Gitmek’teki günlük notları, aklımda gene bir “kaçış” ve “gitmek” kavramlarını doğurdu. Kitabından yola çıkarak her gün nelerden gitmek istediğimizi düşündüm. Bu o denli ucu açık bir sual ki. Bundan dolayı bizlere dayatılan tekdüze yaşamın içinde kendi benliğimize yönelik sorular sormaktansa bir şeylere kök salıp ilinti kurmaya çalışıyoruz. Bir tek ben toplumun bizlerden istediği yaşamı harfi harfine yaşadığımızda kök saldığımızı düşünmüyorum.

“Artık yüzümüzü değil, sırtımızı dönüyoruz yaşadığımız şehirlere.” Kitaptaki bu cümle ile yola çıktım. O yüzden oyun bir tek Türkiye’den gitme üzerine değil; bizlere dayatılan, öğretilen yaşamın içindeki köksüzlüğümüze de değiniyor. Kitabın benim açımdan alt metni de bu şekilde. Nereye giderseniz gidin, zihninizde “düzgüsel” bir yaşama yönelik sorular mola vermiyorsa köksüzleştiriliyorsunuz ya da o “aykırı” dedikleri fert oluyorsunuz. Bu yüzden oyunun adı Kök-süz olarak tercih ettim.

Gökhan, yurt haricinde yaşamak zor mu? Yeni çevre iyi mi kuruluyor? Türkiye’den gitmek tamam fakat peki İtalya’da yaşamak, Almanya’da yaşamak iyi mi?

Gökhan: İtalya özelinde konuşayım. İtalya, bir Hollanda ya da ABD kadar “expat” ülkesi değil. Ne bürokrasisi, ne toplumu ne de devleti; nitelikli, girişken ve yenilikçi göçmenlere hazır değil. Dolayısıyla hangi şehrinde yaşıyor olursanız olun, İtalyanca size illa ki lazım olacaktır. Toplumsal hayatta da aynı şekilde dil bariyerine takılmamak için derhal ergonomik halletmeye başlamalısınız, zira İtalyanlar İngilizce biliyor olsalar dahi konuşma mevzusunda çekimser davranabiliyorlar.

Berlin’de asla Almanca bilmeden on senedir yaşayan insanlara denk gelebilirsiniz fakat Roma yada Milano’da on senedir tek kelime İtalyanca bilmeden yaşayan birilerine denk gelme olasılığınız bir fazlaca düşük. Bunlar haricinde İtalya, Türkiye’ye kıyasla paranın daha kıymetli olduğu ve tek maaşla geçinmenin daha azca stresli olduğu bir ülke yalnız bunu daha iyi duruma getirmek için evi paylaşmakta yarar var. En azından ilk yıllarda maaşın yarısını yada daha fazlasını kiraya yatırmak mantıklı olmayabilir. Ülke tek tek tek tek süper ötesi ve yapılacak öyleki fazla şey var ki tamamı dururken gelirin hatırı sayılır miktarını kira için harcamak insanoğlunun asla içinden gelmiyor. Çift olarak göç edenler ya da ailesiyle göç edenler, şu demek oluyor ki hanesine birden fazla maaş girenler için durum düzgüsel olarak ki bundan değişik. Onlar bu mevzuda daha avantajlılar.

Yaşadığım yerlerde yeni çevre oluşturmak için benim izlediğim birkaç yol oldu. Bunlardan birincisi düzgüsel olarak ki hobilerime devam etmekti. Tenis, bisiklet, koşu, voleybol, fotoğrafçılık derken yeni insanlarla tanışmam {{{{{{hiç de}}}}}} zor olmadı. Bunun haricinde internasyonal toplumun oluşturduğu etkinlikleri Feysbuk vb. platformlardan takip ettiğim için ilgimi çeken bir şeyler gördüğümde ne olursa olsun katılıyordum. Son olarak, katıldığım kurslar, sertifika programları vs. vasıtasıyla yeni insanlarla tanıştım. Sözgelişi, şu an Roma’da WSET (Şarap Uzmanlığı Programı) kurslarına katılıyorum ve yepyeni insanlarla bir araya geliyorum.

Yurt haricinde yaşamak

30 yaşından sonrasında yurt haricinde yaşamak, Türkiye’den gitmek ne kadar mümkün?

Gökhan: Bence fazlaca kolay. Yaşamda ne istediğinizi artık aşağı yukarı kestirdiğiniz için attığınız adımlar ve hayatınıza kattığınız insanoğlu ona nazaran oluyor. Bu da geçirdiğiniz vakti kaliteli kılıyor. Hangisi daha kolay diye soracaktır olursanız, düzgüsel olarak ki 20’lerde hatta 10’lu yaşlarda yeni bir çevreye adapte olmak ve kısa zamanda dost çevresi kurabilmek daha kolay fakat kendi başına değerlendirildiğinde de 30’ların dezavantajlı bulunduğunu düşünmüyorum. Bu aşamada, kendinizi iyi mi yetiştirdiğiniz büyük önem taşıyor. Yeniliklere açık ve kendini dünya vatandaşı olarak tanımlayan biriyseniz, uyarlama süreciniz oldukça kısa sürer.

Türkiye’de kalanlarla iletişiminiz iyi mi? Eski arkadaşlıklar, dostluklar devam ediyor mu? 

Gökhan: Bir kısmıyla devam ediyor. Geri kalanlarla yaşamı ele alış biçimlerimizde derin farklılıklar ortaya çıkmış olduğundan artık görüşmüyorum.

TransferGo ile tanışmak günlük hayatınızda neler değiştirdi? Bir göçmen olarak size iyi mi yararları oldu, hangi durumlarda kullanıyorsunuz?

Gökhan: Aileme, arkadaşlarıma ya da aldığım herhangi bir hizmet için bir kuruma acil bir ödeme yapmam gerektiğinde müthiş yararlı oldu diyebilirim. 2019 yılından bu yana 200’den fazla geçirme yapmışım. Sanırım bu her şeyi mevzu alıyor. Para transferinde bankacılık işlemleri büyük oranda hayatımdan çıkmış olduğundan fazlaca mutluyum açıkçası.

TransferGo’yu isterseniz iş, isterseniz kişisel amaçlı kullanabilirsiniz. Size kolaylık, fiyat avantajları ve güvenli bir hizmet sunma sözü veriyoruz. İnternet üstünden para transferleri için şimdi kaydolun. Ek olarak arkadaşlarınızı TransferGo’ya davet ederek, bizi kullanan her dostunuz için para ödülü kazanabilir, 2023’e ek gelir elde ederek başlayabilirsiniz. Dost davet programını keşfetmek ve para ödülü kazanmaya adım atmak için tıklayın.

Ilkin İtalya’ya göç ettiniz. Sonrasında da Berlin ve Roma içinde bir yaşam kurdunuz. Göç hikâyesi içinde göç hikâyesi. Yurt haricinde yaşamak için sizce en ideal ülke İtalya mı Almanya mı?

Gökhan: Berlin kışın, Roma ise yazın asla çekilmiyor. Bu yüzden ikisi içinde dengeli bir yaşam kurmaya çabalıyorum. Girişken, yenilikçi, zihninde sürekli yeni projeler dönen ve acil aksiyon alan biriyseniz Almanya derim. Bir tek bunu bir tek İtalya ile kıyaslayarak söylüyorum. Yoksa bence direkt yeni dünya ülkelerine gitmek fazlaca daha mantıklı. Hem yeni bir dil öğrenmekle de süre kaybetmezsiniz. İngilizce size yeter. Avrupa fazlaca atıl bir coğrafya. Avrupa ülkeleri haricinde bir seçeneğiniz yoksa da Hollanda, Danimarka, güneyde ise bir tek İspanya derim. İtalya, geliriniz İtalya’dan değilse güzel. Yoksa kuzeydeki ülkelere kıyasla düşük maaşlar ve anlam ifade etmeyen kira ve yeme-içme ücretleri içinde ülkenin sunmuş olduğu hiçbir güzellikten faydalanamadan yaşar gidersiniz.

Türkiye'den Gitmek Kök-süz - Seranay İduğ
Seranay İduğ: “‘Türkiye’den Gitmek’teki günlük notları gene aklımda bir ‘kaçış’, ‘gitmek’ kavramlarını doğurdu.”

Tekrardan size dönmek isterim sevgili Seranay. Köksüz’ün yaratıcısı olarak göç etmek isteyenler için ne düşünüyorsunuz? Siz ekip olarak Türkiye’de kalıp kendi tiyatronuzu kurdunuz, yeni oyunlar çıkarıyorsunuz. Kök salarken akıllara göç hadisesinin geldiği oluyor mu?

Seranay: Tiyatro Mundus, kolektif bir kurulmuş bir tiyatro ekibi. Mundus ailesi olarak vizyonumuz, ekollerden faydalanarak tiyatro sanatını bugününden daha iyi bir halde seyircisi ile buluşturmak.

Peki, ben niçin Türkiye’de kaldım? Bundan dolayı bence sanatın hangi dalıyla ilgileniyor olursanız olun, doğdunuz, doyduğunuz ve yaşadığınız topraklarla bir derdiniz oluyor. Benim de Türkiye’de yaşama kararımın sebeplerinden biri, buradaki dertlerimi tiyatro yöntemiyle seyirciye aktarmak. Bu durumu eğer bir kök salma olarak adlandırıyorsak akıllarda hep göç değil, yaşadığınız ülkenin koşullarını sorgulamaya yönelik bir tutum da oluyor. Aslına bakarsanız bir sanat üretiminde yaşadığınız cemaat ile ilgili sizi rahatsız eden durumların olması gerekiyor diye düşünüyorum. Bu yüzden ilkin başka sorular sormamız gerek. Nedir kök salmak? Ne yaparsak kök salmış oluruz? Göç ettiğimizde kök salmanın yeni bir evresine geçmiş oluyor muyuz? Yoksa sürekli ertelediğimiz kaygılarımız aslına bakarsan mental anlamda bizi bir göçe bir sürüklüyor? Tüm bunların yanıtları toplumsal olmasıyla beraber öznel. Bence nerede yaşarsanız yaşayın, kendi içinizde ya da yaşadığınız cemaat ile ilgili sorularınıza cevap bulamadığınız sürece kök salmanız mümkün değil.

Yurt haricinde yaşama sonucu iyi mi alınır? Yurt haricinde yaşamak, Türkiye’den gitmek isteyenlere tavsiyeleriniz neler?

Gökhan: Günleriniz aynı yerlerde aynı insanlarla aynı şeyleri yaparak geçiyorsa, günün sonunda kimseden hiçbir şey öğrenmeden ve kendinize entelektüel anlamda hiçbir şey katamadan yatağa giriyorsanız, gitme vakti gelmiş anlamına gelir. Yaşanılan yaşam kişiye hiçbir şey katmıyorsa, bu hatadan ne kadar erken dönülürse o denli iyi olur kanaatindeyim. “Onun taksidi bitsin, bunun kredisi bitsin” derken yaşam bitiyor. Hele Türkiye benzer şekilde ülke gündeminin kendi gündeminiz haline geldiği ve sizi siz bilincinde olmadan yiyip bitirdiği yerlerde bir dakika bile durmamalı. Bazı günler hiçbir şey yapmadığınız halde bitkin hisseder, kişisel anlamda hiçbir olumsuzluk yaşamadığınız halde yüzünüzde ekşimik, tatminsiz bir ifadeyle dolaşırsınız. Bunun tüm sebebi içinde bulunduğunuz ortam ve aldığınız uyarıcılardır. Bildiğimiz kadarıyla dünyaya bir kere geliyoruz. Bunu en iyi şekilde değerlendirmek önemli.

Peki nereden adım atmak lazım?

Gökhan: Derhal her insanoğlunun aklında üç aşağı beş yukarı iyi mi bir yaşam yaşamak istediğine dair fikirler oluyor. Bu fikirleri sıralayıp, imgesel kurulan yaşamı onlara sunabilecek ülkelerin listesini hazırlamak iyi bir başlangıç olabilir. Sözgelişi, iyi yaptığınız ya da kendinizi geliştirmek istediğiniz bir mesleğiniz var. O meslek hangi ülkelerde revaçta? Maaşlar iyi mi? Ya da bir kabiliyetiniz var ve o kabiliyette insanlara gereksinim duyulan belli başlı bölgeler var. Bu bölgeleri saptayabilmek, araştırmasını iyi yapabilmek elzem.

Gidenlerin öyküleri son aşama öznel olsa da gideceklere ışık tutabilir. Bir şeyi yapmak için onu öncesinden icra eden insanların ne benzer şekilde yollardan geçtiğine şöyleki bir bakmanın hiçbir sakıncası yok. Hem bu yolla kafanızda ülke seçimine dair bir şeyleri netleştirebilme şansınız da oluyor. Bu aşamada dikkat edilmesi gereksinim duyulan husus, öyküsüne şahit olunan kişiyle sizin aranızdaki sosyoekonomik bağ. Özetlemek gerekirse kendi sınıfınıza ya da gelir grubunuza yakın kişilerin öykülerini okursanız, daha gerçekçi sonuçlar çıkarma şansınız olur.

Ülkeye karar verdikten sonrasında o ülkenin dilini öğrenmek ve kültürüne dair küçücük araştırmalar yapmak, ilk iş görüşmesinden tutun da göç ettikten sonraki döneme kadar tüm süreçte hem karşınızdaki kişilerde size dair pozitif yönde bir hava yaratacak hem de sizin kendinize olan güveninizi sağlamlaştıracaktır. Bir tek bu aşamada eklemek istediğim bir şey var. “Gideyim de neresi olursa olsun!” yaklaşımını doğru bulmuyorum. Yalnız AB’de olduğundan güvenip gidilen ülkelerdeki emek harcama koşulları, kültürlerdeki yer yer yobazlığa varan geri kafalılık ve toplumun göçmenlere olan tavrı kişide büyük hayal kırıklığı yaratabilir. Bu yüzden Batı’yı öyleki o denli da fazla büyütmeden, kendinize saygınızı yitirmeden; aldığınız eğitim ve görgünün hakkını vererek, sizin emeğinizi en fazlaca hakeden ve size en iyi geri dönüşü sağlayacak bölgeleri hedeflemekte yarar var.

Sizce oyununu izlemeye gelen seyirci, oyundan çıktıktan sonrasında iyi mi hissetmeli? Tiyatro Mundus olarak yaptığınız işlerde, seyircide iyi mi bir etki bırakmak istersiniz?

Seranay: Tiyatro Mundus olarak çıkardığımız tüm oyunlarda seyircinin salondan ayrılırken bir şeyleri sorguluyor olmasını istiyoruz. Bu arzumuzu sağlamaya çalışırken can alıcı, imzası olan oyun yazarlarını seçmekte itina gösteriyoruz. Peter Weiss, Matei Visniec, Samuel Beckett benzer şekilde tiyatro literatünde önemli yazarların oyunlarını çalıştık. Herhangi bir seyirci kitlesi ayırt etmeksizin, özenle seçtiğimiz repertuarımız da ismimizin anlamlarından olan evren ve insanlık merkezimizde yer almakta. Oyunlarımıza gelip bizleri yalnız bırakmayan seyircimizde de bu iki merkez mevzusunda iz bırakarak salondan ayrılması bizim için niçin bu işi yapmamız gerektiği mevzusundaki motivasyon kaynağımız.

Kök-süz oyunu için ise seyircimizin hayatında kök saldığını düşündüğü, güvenli olduğu noktalar üzerine düşünerek salondan ayrılmasını arzuluyorum. Hayatında “gitmeyi” düşünen her insana bir kapı açsın isterim. Bundan dolayı gitmek göç haricinde birçok başka şeyi de kapsamaktadır. Yaşamlarındaki o dürtüye birazcık olsun dokunabilmek, sanırım bu oyunun bana getireceği en büyük mutluluk olacak. 

TransferGo olarak keyifli seyirler diliyoruz!

Yorum bırakın