Göçmen gazeteci Alman medyasında en fazlaca nerelere gelebilir? Bir göçmen gazeteci için Alman hükümeti ne kadar erişilebilir? Hepsini geçelim, şimdiye kadar kaç göçmen gazeteci evinde bir Başbakan ağırladı? Sorular ağır fakat artık gelecek daha ümitli.

TransferGo blogunda konuğumuz, WDR’den Spiegel’e Alman medyasının çeşitli kurumlarında çalıştıktan sonrasında kendi kanalıyla göçmenlerin bilgilenme sorunlarını çözmeye çalışan bir göçmen gazeteci: Nalan Sipar. Göçmen kökenli insanların dil bariyerine takıldıklarını fark eden ve pandemi esnasında koronavirüs hakkında doğru bilgileri Türkçe yaymak için çalışan Sipar’ın çabası, Alman medyasında ve Alman hükümetinde de karşılık buldu. Bir göçmen gazeteci tek başına yola çıktı ve bir şeyler değişti. TransferGo olarak ortaklaşa iş yapmaktan büyük bir mutluluk duyduğumuz Sipar, bizlere medyadaki yolculuğunu söylemiş oldu.

WDR, ARD, DW, Spiegel ve daha başkaları. Almanya’da anaakım medya kurumlarında bir göçmen gazeteci olarak çalıştıktan sonrasında şimdi YouTube’dasınız. Iyi mi başladı?
Açıkçası asla YouTube benzer şekilde bir planım yoktu. Bir mecburiyetle başladı aslına bakarsak tüm bu öykü. Pandemi başladığında bilhassa Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerden bana fazlaca ileti geliyordu. Türkiye’de bir haber kanalında meydana getirilen bir münakaşa programını izlemişler ve orada “Türk geni koronadan korur mu?” benzer şekilde bir başlık görmüşler. Bunu gören insanoğlu da “Hakkaten bu şekilde bir durum var mı, biz Almanya’da kendimizi daha iyi koruyabilir miyiz?” diye sorularla bana geldiler. Sonrasında “Saf alkol içmek bizi korur mu?” benzer şekilde sorular da ulaşınca bu dezenformasyonun insanların yaşamını tehlikeye atabileceğini fark ettim. Benzer sorular birçok kişiden ulaşınca ve hepsine teker teker geri dönemeyeceğimi fark edince, her insana aynı anda yetişebilmek için bir video çekmeye karar verdim. YouTube kanalıma yüklediğim ilk videoda tüm bu fake news doğrusu yalan haberleri toparlayıp teker teker cevap verdim. Diğeri taraftan, her ne kadar sorular bana ilk bakışta absürt benzer şekilde gelmiş olsa da, neredeyse tam olarak araştırılmayan bir salgın ile karşı karşıya kaldığımız için verdiğim bilgilerin ve kaynaklarının en doğru ve güvenilir bilgiler olması benim için fazlaca önemliydi.
İlk video ilk günde onbinlerce tıklanma sayısına ulaşınca, Türkçe bilginin eksikliğini fark ettim ve bu şekilde de YouTube serüvenine başlamış oldum.

Ve kanal hızla büyüdü, bir göçmen gazeteci Alman hükümetinin de radarına girdi!
Yalnız benim sırf kendi toplumumuzla daha oldukça iletişimde olmamdan dolayı edinebildiğim bu gözlemden ne Alman medyasının ne de Alman siyasetinin haberi vardı. Ben de12 Mart 2020’de bir tweet paylaşarak “Sayın hükümet yetkilileri, Sayın Merkel, korona ile ilgili değişik dillerde bilgilendirme içerikleri paylaşmanız gerek, şu sebeple göçmen kökenli topluluklarda fazlaca büyük bir dezenformasyon var. O yüzden Türkçe, Arapça, İngilizce altyazılı videolar yapılması gerek” çağrısında bulundum.
Paylaşım kısa süre içinde viral olmuştu ve bir tek saatler sonrasında Alman Esenlik Bakanlığı yetkilileri bana DM üstünden ulaşarak, durumun bilincinde olduklarını ve benim onlarla Türkçe bir video yapmış olup yapamayacağımı sordular. Her ne kadar bir gazeteci olarak bir bakanlıkla çalışmanın doğru olmadığını düşünsem de, durumun önemi sebebiyle bu tekliflerini kabul ettim. Ertesi gün bakanlık binasında kendi yazdığım Türkçe metni sunarak Almanya’daki Almanca altyazı ile paylaşılan ilk Türkçe kamu spotunu gerçekleştirmiş olduk.
Bu kamu spotunun da viral olmasıyla birlikte bazı medya kuruluşları benimle iletişime geçerek ortak projeler yapma teklifinde bulundular. Bu kuruluşlar içinde Almanya’nın en prestijli kamu radyo tv kurumları olan WDR ya da Bayerischer Rundfunk olduğu benzer şekilde ya da hususi sektörden dünyaca meşhur Spiegel ya da Berliner Zeitung benzer şekilde yöresel gazeteler de vardı. Bir taraftan kendi YouTube kanalıma içerik üretiyor bir taraftan da bu kurumlar ile birlikte ortak emek harcamalar yürütüyordum.
Yaptığım tüm bu emek harcamalar Alman kamuoyunda daha da görünür olmama vesile olmuştu. O şekilde ki pandeminin başlangıcında değişik dillerde daha oldukça informasyon vermesini talep ettiğim hükümet yetkilileri ile röportaj yapma şansı bulacaktım. Devrin hükümet Sözcüsü Stefan Seibert, Göç ve Uyumdan Görevli Devlet Bakanı Annette Widmann-Mauz ile bir röportajlar yaptım.
Almanya Anayasası’nın beşinci maddesi diyor ki “Vatandaşların, hiçbir engele maruz kalmadan, informasyon alma hakkı vardır.” Ben de diyorum ki: Bu cümledeki ‘engel’ kelimesi önemli. Bundan dolayı dil göçmen kökenli insanoğlu için bir engel. O yüzden bu Anayasa maddesinin tamamıyla hayata geçirilebilmesi için devletin de bir sorumluluk alması gerek. Almanya artık bir göç ülkesi bulunduğunu kabul ediyor. O süre göçmenlere de değişik dillerde hizmetler, informasyon vermek ya da danışmanlık yapmak zorunda.
Kitlenizle iletişimiz YouTube ile de sınırı olan kalmayacak sanırım. İzleyicilerinizle Berlin’de buluştunuz, birlikte çalıp söylediniz. Devamı gelecek mi?
Kesinlikle YouTube ile sınırı olan kalmayacak. Pandemi esnasında video çekerken ben hep “Bu zor zamanları da atlatacağız, bunlar da geçecek ve bugünler geçtiğinde biz bir araya geleceğiz ve sizlerle eğleneceğiz” diyordum. Bu sözlerle onlara bir taraftan moral vermek diğeri taraftan da beni ailelerinin bir parçası, kendilerine abla benzer şekilde gördükleri için hakkaten de onlarla tanışmak istiyordum. O yüzden bu şekilde bir buluşma gerçekleştirdik, bunun devamı da gelecek.
Ek olarak ben gazetecilik mesleğinin en fazlaca bu tarafını seviyorum. Değişik insanoğlu tanışmak, onlarla konuşmak bana fazlaca şey katıyor. Hayata baktığım pencere tanıdığım her insanla daha oldukça açılıyor. Diğeri taraftan izleyiciler, okuyucular ya da takipçiler açısından da değişik getirileri bulunduğunu düşünüyorum. Sizinle birebir konuştuklarında arada daha değişik bir güven duygusu oluşuyor. Hem pandemi hem de toplumsal medya sebebiyle aslına bakarsak hissedilen mesafe fazlaca fazla. Her şeyin bu şekilde soyut, sanal olduğu dönemlerde daha fazlaca bir araya gelip gözlerimizin içine bakarak konuşmamız gerektirme ettiğini düşünüyorum. Toplumsal medyada ağır bir üslupla konuşanlar karşınızda durduğunda daha değişik bir tavır takınabiliyor. İletişimin saygı temelinde olması gerektiği benzer şekilde şeyin unutulmuş olduğu bir dönemde bilhassa önemli bulunduğunu düşünüyorum.
İki alanda da tecrübeli bir göçmen gazeteci olarak neler değişik?
Televizyonda yada herhangi bir kurumda çalışırken haber anlatımı fazlaca daha resmi bir üslupla oluyor. Fakat YouTube’da kendimi olduğum benzer şekilde gösterebiliyorum, daha samimi bir dil kullanabiliyorum. Aslına bakarsan o şekilde olmak zorunda; şu sebeple evimden konuşuyorum insanlarla, stüdyo benzer şekilde steril bir ortamda değilim.
Bunun avantajları olmasıyla beraber dezavantajları da var. İnsanlarla daha yakın, samimi bir bağ kurabilmek bir avantaj. Fakat bununla birlikte seyirciyle belli bir mesafeyi korumakta yarar bulunduğunu düşünüyorum. Bu çizgiyi tutturabilmek fazlaca zor, her defasında her kelimemi ölçüp tartıyorum.
Gazeteciler için en önemli şey, insanların size hakkaten güven duyması. Naturel ki güvenilir kurumlar var fakat bu şekilde birebir bir insanı tanıyor benzer şekilde hissettiklerinde izleyiciler size fazlaca daha oldukça güven duyuyorlar, bu fazlaca büyük bir avantaj. Yalnız diğeri taraftan o denli da büyük bir sorumluluk. Almanca da bir tabir var ‘Vertrauen schenken’. Türkçesi güven duymak olarak çevrilebilir. Fakat birebir çevrildiğinde ‘itimatı armağan etmek’ diyebiliriz. Bu fazlaca güzel bir söz. Bundan dolayı güven karşı taraftan zorla alabileceğiniz bir şey değildir. Bir tek insanoğlu isterse ve sizi buna layık görürse, size güvenlerini armağan ederler. Bu benim için fazlaca kıymetli.
Diğeri taraftan bir kurumda çalışmak içerik oluştururken daha oldukça kolaylık anlamına geliyor. Bilgilerinizi didik didik araştıran, size fact checking mevzusunda destek veren bir ekip oluyor. Ya da toplumsal medyada gelen yorum ya da eleştirilerle ilgilenen bir toplumsal medya ekibi. Tüm bunlarla tek başıma ilgilenmek beni kimi zaman yoruyor. Bir kurumda çalışırken sağlanabilen bu iş kısmı sizin de bir tek işinize konsantre olabilmenizi mümkün kılıyor.
Yorumlara bakınca evin ferdi benzer şekilde görenler, kızımız diye yazan izleyiciler var. Bu ilişki iyi mi kuruldu?
En o denli da bu benzetmelere bayılıyorum. Bu sevgi, samimiyetin hissedilmesi, insanların bana bunu yansıtıyor olması hakkaten mutlu ediyor, fazlaca fazlaca güzel bir şey. Hatta kimi süre diğeri meslektaşlarım YouTube kanalımdan fazlaca fazla bir gelir elde etmediğim için niçin hala içerik üretmekte ısrar ettiğimi anlamıyor. Fakat insanoğlu beni sokakta görüp durdurduğunda, videolardan iyi mi faydalandıklarını anlattıklarında, işin maddi kısmını unutuyorum. Bu beni maddiyattan fazlaca daha oldukça doygunluk eden bir his.
Sanırım bu ilişkiyi kurabilmemizin sebebi benim olduğum benzer şekilde görünmem. Kamera karşısında kimi süre şarkı bile söyleyebiliyorum. O denli güzel bir ilişkimiz var. Onların yorumlarına geri dönmem, onları ciddiye almam da bu hissin oluşmasında şüphesiz önemli. Takipçilerime kıymet veriyorum ve onlar da bunu hissediyorlar. Gazetecilik ve içerik ötesinde kalpten kalbe bir yol kurduk. Bu bağları aynı kalite ve samimiyette tutmaya itina gösteriyorum. Bundan dolayı fazlaca nadiren bulunabilecek ve 3 senelik tanışma sonunda elde ettiğimiz bir bağ bu. Benim için fazlaca kıymetli.
Avrupa’daki göçmen topluluklarının internasyonal para transferlerinde ilk tercihi TransferGo ile şimdi daha fazlaca kazanmak mümkün! TransferGo’ya davet ettiğiniz ve TransferGo’yu kullanmaya başlamış olan her kişi için 30€ kazanma fırsatı için dost davet programızı şimdi inceleyin. Yaşam boyu ödül kazanmaya adım atmak için derhal TransferGo’ya kayıt olun.